(Two Days One Night, Ernest et Celestine, Jagten, The Bothersome Man, The Imposter, I Origins)
Eveeet, bir süredir filmlerle ilgili yazılarıma ara vermiştim ama yepyeni filmlerle geri döndüm efenim. Bundan böyle film günlüğü adı altında her hafta böyle bir yazı dizisi hazırlayacağım. İçeriğinde tabi ki izlediklerimden beğendiklerim-beğenmediklerim dahil olmak üzere çeşitli filmler olacak. Haydi başlayalım bakalım. :)
Two Days One Night, Belçika yapımı bir film ve patron-işçi ekseninde güzel bir kapitalist düzen eleştirisi sunuyor bizlere. Eleştiri demek ne kadar doğru bilemiyorum zira bir nevi belgesel niteliğinde olmuş çünkü. Sandra (Marion Cotillard), hastalığı nedeniyle işinden bir süre uzak kalır. Bunu bahane eden patron çalışanlarına belirli bir miktar prim karşılığında Sandra'yı işten çıkarmayı teklif eder. Çalışanlar parayı kabul ederse maliyetleri düşürmek için Sandra işte çıkarılacaktır. Bunu öğrenen Sandra tüm haftasonu arkadaşlarını ikna edebilmek için koşturup durur. Oldukça dramatik bir o kadar da gerçekçi film sade üslubuyla beni derinden etkiledi.
Ernest et Celestine, son zamanlarda izlediğim en tatlı animasyon ve tabi ki Fransız yapımı. Fransızların bu konuda çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Filmin çizimleri bir harika. Ayrıca kitaptan uyarlanan bir çalışma kendileri. Ernest (ayı kardiş) ve Celestine (farecik) sadece ayıların ve farelerin yaşadığı bir dünyada birbirinden nefret eden bu iki grubun içerisinde yaşamaktadır. Ancak buna rağmen birbirleriyle dost olurlar. Film bir çocuk filmi olsa da kendi içinde kendi üslubuna yakışır bir şekilde sistemsel eleştiriler de barındırıyor. Müzisyen olmak isteyen Ernest ve resim yapmayı çok seven Celestine'in toplumsal anlamda daha prestijli(!) olan meslekleri seçmeye zorlanması gibi. Müzikleri, renkleri ve tatlı karakterleriyle sizi mutlu edecek bu filme şans vermenizi tavsiye ederim. :)
Jagten, Danimarka yapımı muhteşem film, son zamanlarda beni en çok etkileyenlerden. Lucas (Mads Mikkelsen) Danimarka'nın ufak bir kasabasında tek başına yaşamakta ve anasınıfında çalışmaktadır. Sınıfındaki ufak bir kız tarafından bir gün cinsel istismarla suçlanır. Ve bu olayla birlikte herkes tarafından çok sevilen ve saygı duyulan Lucas'ın hayatı alt üst olur. Masum olduğunu kanıtlaması hiç de kolay olmayacaktır. Pedofili suçuyla yargılanan Lucas, bir yadan da toplumsal şiddete maruz kalacaktır. Mads Mikkelsen bu filmde kendini aşmış ve harikalar yaratıyor, film boyunca da nefesinizi tutup bekliyorsunuz, sinirlenmeden duramıyorsunuz. Film bittiğinde ise bir süre hareket edemeyip düşüncelerden çıkmaya çalışırken kendinizi bulmanız olası. İzleyin.
The Imposter, bir diğer muhteşem film. Listemde baya güzel filmler var yalnız benden söylemesi. :)
Filmde yaşanan olay tamamen gerçek. Belgesel türünde ele alabileceğimiz The Imposter inanması güç bir konuyu ele alıyor. Amerika'da yaşayan, oğulları bir gün evi terk eden ve bir daha geri dönmeyen bir aile var. Her yerde oğullarını arıyorlar filan. Çocuğun adı Nicholas Barkley. 3 yıl sonra bir gün eve bir telefon geliyor ve çocuğun İspanya'da olduğunu öğreniyorlar. Kaybolduğunda 14 yaşında olan Nicholas şimdi biraz büyümüş ve değişmiş halde. Ailesi çok da sorgulamadan çocuğu Amerika'ya getirtiyor. Çok seviniyor, hemen kabulleniyorlar doğal olarak. Ama bir sorun var. Nicholas olduğunu iddia eden kişi aslında bambaşka biri. Adı Frederic Bourdin. Oğullarının kaybolduğunu bildiren ailelerin zaaflarından faydalanarak ve inanılmaz başarılı bir taklit ile -hem fiziksel hem karakteristik olarak- bu çocukların yerlerine geçiyor ve yakalanacağını anladığı an da oradan kaçıyor. Nicholas'ın ailesi uzun süre bu durumu kabul etmiyor ve Frederic'ten şüphelenmiyor. Ancak medyanın ve yetkililerin de dikkatini çekmeye başlıyor bu durum. Çünkü Frederic hikayesinde açıklar vermeye başlıyor ve fiziksel olarak da Nicholas ile arasındaki farklar dikkat çekmeye başlıyor. Ailenin bunu nasıl fark etmediği ise tam bir soru işareti. Devamını filmde izleyin diyorum. Frederic karakterini canlandıran oyuncuya bayıldım. Harika. Çekimler, röportajlar, müzikler, kameranın kullanımı, hikayenin işlenişi sizi oturduğunuz yere çakılı bırakıyor. Zamanın nasıl geçtiğini hiç mi hiç anlamıyorsunuz. Film,bir sürü soru işaretiyle de sona eriyor. Bu arada isimleri araştırabilir haber ve Frederic Bourdin ile ilgili daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
I Origins, listedeki diğer filmler kadar etkilemedi beni ama konu açısından yine özgün filmlerden biri. Bilim kurgu-dram türünde diyebilirim. Bilim ve dinin kesiştiği ve ayrıştığı noktalara parmak basan filmde, hiçbir dine inanmayan bir bilim adamının yaptığı bilimsel araştırmalar sonucu çıktığı yolculuklar ve kafasındaki soru işaretleri güzel bir aşk hikayesinin arka planında 2 saat boyunca işleniyor. Oldukça bilimsel ve teorik bilgiler olduğundan yaptığı araştırmayı tam tanımlayamıyorum şu an. Ama posterden anlaşılacağı üzere göz'ler üzerine eğildiği bir çalışması var. :) Tanıştığı herkesin gözlerinin fotoğrafını çekiyor ve bunun aynı parmak izi gibi herkeste farklı olduğunu söylüyor. Gerçekten böyle mi bilmiyorum. Diyelim ki bu böyle ve gerçekten bilimsel anlamda kanıtlanmış olsun. Siz de buna inanan bir bilim adamı olun. Bir gün yıllar önce ölen biriyle tam manasıyla aynı göz yapısına sahip biriyle karşılaşsanız ne yapardınız, ne düşünürdünüz? Bilim dünyasını sarsan büyük bir olay olmaz mıydı? İşte film -anlatabildiysem eğer- tam da böyle bir olayı ele alıyor.
Umarım çok spoilerlı olmamıştır film yorumlarım. Bu sınırı ne kadar koruyorum emin değilim o konuda. Bu arada izledikleriniz var mı aralarında, ya da merak ettikleriniz hangileri oldu? :)
Sevgiler,
Mutlu Keçi
Sanırım the Bothersome man ve I origins benim hoşlanacağım tarzda filmler. İzleyince buraya daha ayrtıntılı yorum bırakırım. Teşekkürler Mutlu Keçi.
YanıtlaSilBana da sevebilirsin gibi geliyor. Yorumlarını merakla bekliyorum. :)
Silİskandinav filmleri benim de çok ilgimi çekiyor. Bahsettiğiniz filmleri not ettim. Bu yıl izlediğim Blind ile Force Majeure de benden... Blind Norveç filmi. Birdenbire kör olan bir kadına dair çok ilginç bir film. Force Majeure ise Isvec filmi. O da hiç fena değil.
YanıtlaSilHiç duymamıştım. Hemen bakacağım, çok teşekkürler. :) İzlemediyseniz Noi Albinoi filmini de tavsiye ederim.
SilHepsini izledim ama Bothersome man favorim. Ya zaten bana soğuk ülkeli filmler olsun: ya filmde kış olsun, ya menşei kuzey olsun hiç bıkmam:)) Bir tane de ben öneriyorum o zaman, enteresan güzel bir film, Norveç yapımı sanırsam: Kraftidioten
YanıtlaSilGüzel blog, takipteyim tabiki, Ben de buradayım: www.littlefabien.blogspot.com
İyi bak kendine
Gamze
Teşekkür ederiiim. :) Filmi not aldım. Bu arada bloğuna ba-yıl-dım!!! :)
SilFilmler arasında The Imposter ilgimi çekti ve bugünkü izleyeceğim 2. film o olacak büyük ihtimalle. 6 filmi anlattığını bir yazıydı ancak içeriğinde spoiler olmasından korktuğum için her birinin sadece 2-3 cümlesini okudum. Bu konuda beni bilgilendirirseniz sevinir okumak için geri dönebilirim :)
YanıtlaSilspoiler konusunda ben de tam emin değilim ama vermediğimi düşünüyorum ya :) iyi seyirler! :)
SilJagten karşılaştığım en çarpıcı yapımlardan biri. Aynı zamanda kuzey filmleri demişken, Ondskan ve Oslo, 31 August'u önerebilirim. :)
YanıtlaSil