Mutlu günlerden uzakta yer yer mutlu olsam da sıkıntılı günlerin içindeyim. Aldığım kötü bir haberle günlerce kendime gelemedim. Çok üzgündüm. Sonra hayat devam etmeye başladı. Her zaman olduğu gibi. Günler günleri kovaladı. Arada mutlu olduğumu hissettikçe kendimi suçlu hissettiğim bile oldu. Sonrası ise kabullenme süreci.
Bu aralar ise ev bulmaya çalışmak fena halde canımı sıkıyor. Çalıştığım şirket Anadolu Yakası'nda olduğu için yine bu dolaylarda ev bakıyorum daha doğrusu ev arkadaşı arayan birilerini arıyorum, ama yok. Kendi başıma eve çıkmak da maddi açıdan çok zorlayacak beni. Bilmiyorum nasıl halledeceğim bu durumu. Sürekli kafam bu konuda olduğu için ne işime odaklanabiliyorum ne de keyifle film izleyebiliyor ya da başka bir şey yapabiliyorum. Umursamamak elde değil. Çünkü eninde sonunda şu an kaldığım yerden çıkacağım gün gelecek ve o da çok uzun zaman sonra sayılmaz.
Neyse öyle işte dertliyim baya bu aralar. Ev konusu dışında günlerim işe gidip gelerek, arkadaşlarımla görüşerek, serviste kitap okuyarak, dizi-film izleyerek geçip gidiyor.
Son zamanlarda Woody Allen filmlerine sarmış durumdayım. Blue Jasmine çok güzeldi mesela. İzlemeyenlere de tavsiye ederim. Kate Blanchett harikalar yaratmış. Galiba bütün Woody Allen filmlerini izleyeceğim. Zaten bu aralar değişik haller içindeyim. Çok fazla dizi izlemekten olsa gerek artık filmlere odaklanamıyorum ya da sıkıcı buluyorum. Blue Jasmine ise tek nefeste bitti gibi izlerken. Çok keyifliydi. İnsan ilişkilerine odaklanan filmleri seviyorum galiba.
Siz en çok hangi Woody Allen filmini seviyorsunuz ve neden? Bu sorum özellikle Elif'e gitsin! :)Dizilere gelecek olursak erkek arkadaşımla birlikte başladığımız ve devam etmeye çalıştığımız diziler sırasıyla şu şekilde: