Geçen hafta Eskişehir’deydik.
Tren yolculukları, sabahın erken saatlerinde şehre varış.. Her taraf sessiz, herkes uyuyor. Bomboş sokaklarda hiçbir yeri bilmeden avare avare dolaşan bir çift var. O biziz. Her yer o kadar sakin ve huzurlu ki. İçimden keşke kimse uyanmasa ve gün böyle geçip gitse diyorum. Kalabalıklar ne yorucu! Tramvaya binmek için eskart alıyoruz. Sonra başlasın git-geller. Bir de benim güvenlik görevlisine “buranın merkezi neresi ki?” diye sormam ve adamın “burası” diye cevap vermesi detayını araya iliştiriveriyim. Gün yavaş yavaş akmaya devam ediyor. Gün o kadar uzun ki her şeyi yapmaya vakit var gibi hissediyorum. Trenden indikten sonra garda ufak bir araştırma yapıyoruz ve teknolojiden bir kez daha faydalanarak kafamızda gidebileceğimiz yerlerin bir rotasını çiziyoruz. Önce Kentpark diye bir yere gitmeye karar veriyoruz. Kentpark’ı tavsiye eden ise oralardan biri. Eskişehir çok yeşil, her yerde park var. Büyük şehirlerdeki o büyük plazaları, avmleri pek göremiyorsunuz. Bu güzel. Kentpark ise hemen şehir otogarının yamacında. Yürüyerek gidiyoruz. Bizi birbirinden güzel atlar karşılıyor. Bol bol seyrediyoruz onları. Atların ne kadar asil hayvanlar olduğunu bir kez daha görüyorum. Çok görkemliler. Hayran kalmamak elde değil. Sonra ileride karşımıza bir deniz çıkıyor!? Deniz miii? dediğinizi duyar gibiyim. :) Tabi ki deniz değil ama çok büyük bir havuz ve deniz konsepti yaratılmaya çalışılmış yapay bir plajla. Girişlerde 10 lira tam, 10 lira öğrenci. Deniz olmadan yaşamak, böyle bir şehre alışmak, kordona çıkmak, sahilde yürümek kavramlarının olmaması nasıldır diye aklımdan geçiyor o an. Bu dakikaya kadar hala kahvaltı yapabilmiş değiliz bu arada saat hala 9-10. Gün yavaş akıyor. Burayı güzelce gezdikten sonra merkezde kahvaltı yapmaya gidiyoruz. Sıradaki yer; Sazova Bilim ve Kültür Parkı. İçeride önce Sualtı parkını dolaşıyoruz. Her yere giriş 2 lira gibi bir şey öğrenciler için. Hava inanılmaz sıcak. Buradan çıktıktan sonra asıl merak ettiğim yere Masal Şatosuna gidiyoruz. Korsan gemisinde bolca fotoğraf çekildikten sonra şatonun içine giriyoruz. İçerisi gerçekten çok renkli. Ben çekinmesem her yere koşturacak kıvamdayım. Öyle bir coşku doluyor içime. Burası fantastik bir dünya gibi. Ve yine içimden acaba Warner Bros’un Londra’daki stüdyolarını gezsem Hogwarts atmosferini taa derinden hissetsem neler olurdu diye geçirmeden edemiyorum. İçimden ne kadar çok şey geçiyor evet. Son olarak Sabancı Uzay Evi’ne giriyoruz. Çok farklı bir ortam. Büyük bir metal topun içindeyiz. Yatar pozisyonlardaki koltuklarda yerimizi alıyoruz ve ‘karadelik’ konulu belgeselimiz başlıyor. Görevliler bize bir yandan bilgi verirken bir yandan kafamızın üstünden akıp giden evrene dalıp gidiyorum. Her şey çok büyülü, bir ara başım dönüyor ve gözlerimi kapatıyorum..Sazova Parkı’nı gezmeyi bitiriyoruz ve yavaş yavaş merkeze doğru dönüşe geçiyoruz. Hala sadece 2 kedi görebilen biz bir yandan meraklı gözlerle çevreyi yokluyoruz. Nasıl koskoca şehirde sadece 2 kedi görmüş olabiliriz? Gerçekten ilginç. Neyse ki sonra az da olsa içimizi rahatlatan bir gelişme yaşanıyor. Meğer tüm kediler odun pazarı denilen çok tatlı evlerin olduğu o yerdeymiş. Koskoca şehrin ortasında bambaşka bir dünya odun pazarı. Gezip görmeli mutlaka. Artık gün bitmeye, hava kararmaya başlıyor Biz de tın tın tramvayımızla garın yolunu tutuyoruz ve trenimizi beklemeye başlıyoruz. Güzel bir yolculuk da böylece sona eriyor. Şimdilik. :)
Çok hoş olmuş yolculuğunuz :)
YanıtlaSilBanada beklerim www.kiriksemsiye.blogspot.com
Sevgiler
çok teşekkürler. :)
SilMuhteşem bir gezi olmuş.Eskişehir en merak ettiğim yerlerden biri , umarım bende giderim.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, umarım siz de ziyaret etme fırsatı bulursunuz bir gün. :)
SilNe güzel paylaşım olmuş :) izlemeye aldım bana da beklerım http://meralgumus.blogspot.com.tr/
YanıtlaSilteşekkür ederim. :)
SilBlogunuzu blog keşifle keşfettim...paylaşım için emeğinize sağlık...banada beklerim .:) http://bendenizinyolculugu.blogspot.com.tr/
YanıtlaSil