3 gece 4 günlük İtalya gezimiz hakkında anlatacak çok şey var. İyi ki ses kayıt cihazımızı almayı akıl etmişiz, yoksa şu an keçilikten balıklığa terfi etmek üzere olan ben kelimeleri zor toparlardım.
Hikayede başa dönecek olursak birgün erkek arkadaşımla internetten bilet bakınırken İtalya'nın Bologna şehrine Pegasus havayollarının uygun fiyatlı biletlerini gördük. Normalde ilk tercihimiz olmayan bir ülke bir anda rüyalarımızı süsleyen bir yer olmaya başladı. Bir şekilde kendimizi motive edip bir nevi gaza getirip biletleri aldık. 2 kişi gidiş dönüş yaklaşık 680 tl gibi bir miktara denk geldi.
Bu arada bilet almadan önce her siteden kontrol etmekte fayda var. Genelde başlangıç için skyscanner kullanıp daha sonrasında havayolu şirketlerinin kendi sitelerinden de göz atabilirsiniz. Fiyatlar değişkenlik gösterebiliyor.
Aylar aylar öncesinden aldığımız biletlerimizin yanı sıra bir de vize işi vardı halletmemiz gereken.
Birkaç kez yurt dışına çıkmıştık ancak ilk kez vize isteyen bir ülkeye gidecektik. Haliyle başta tedirgin olmadık desem yalan olur ama çok da zorlanmadan aldık vizeleri. Daha doğrusu ben aldım. :) Erkek arkadaşımı biraz gerseler de sonunda ikimizin de vizesi çıktı. Ancak vize başvurusu öncesi orada kalacağımız yeri de organize etmemiz gerekiyordu. Bu arada İtalya ve Almanya vize başvurularında İDATA aracı kurumu işlemlerinizi yürütebiliyor. Evrakları eksiksiz götürmeniz yeterli, onlar da zaten sitelerinde yer alıyor liste halinde. Ben düzenli bir şekilde hazırlayıp götürdüm ve yaklaşık 3 gün sonra vizem çıkmıştı. :)
Gelelim konaklama olayına işte o da başlı başına bir heyecan unsuruydu bizim için. Genel olarak bu tür seyahatlerimizde hosteli tercih ederdik. Uygun fiyatlı olduğu için. Ancak son zamanlarda iyice yaygınlaşmaya başlayan AİRBNB mevzusu da uzun süredir deneyimlemek istediğimiz bir şey haline gelmişti.
Airbnb ne diyenler için şuraya bir tık! Özetle gideceğiniz şehirde konaklamak için sitede var olan evlerden bir tane seçiyorsunuz. İçinde birçok filtre seçeneği var. Tamamen ev mi ya da sadece oda mı kiralamak istiyorsunuz vs. gibi. Birçok size uyan seçeneği belirledikten sonra çıkan sonuçlar arasından uygun bulduklarınızın ev sahiplerine kendinizi tanıtır bir mail atıyorsunuz. Eğer kabul ederlerse yerel insanlarla ortak paylaşımlarda bulunabileceğiniz daha sıcak bir deneyimi elde etmiş oluyorsunuz. Tabiki çeşitli güven problemleri yaşayabilirsiniz o yüzden yüksek puan almış olumlu yorumların ağırlıkta olduğu evleri seçmekte yarar var. Bu konuyla ilgili daha detaylı bir yazı okumak isterseniz aşağıya yorum olarak bırakabilirsiniz. :)
Biz Floransa'da Lilia adında tatlış bir İtalyan'ın evinde kaldık. Az sonra fotoğrafları paylaşacağım ve eminim sizde bizim gibi bayılacaksınız. İlk Airbnb deneyimimiz açısından oldukça keyifliydi.
İşte 3 gece boyunca vakit geçirdiğimiz evimiz;
Görseller siteden alıntıdır. |
bu da benim çekimim :) |
İçimiz kıpır kıpır heyecan dolu. Gerçek manada söylemek gerekirse o hafta bir türlü yolculuğa çıkıyor moduna giremedim. Neden bilmiyorum böyle bir isteksizlik mi desek neyse işte bir türlü hazır hissetmiyorum kendimi. Bir de her şey üst üste gelmez mi düşüp koluma dikiş atıldı ve 3 gün sonra yolculuğa çıktık. İşe gidemeyip evde kaldığım son 3 günde de bolca araştırma yaptım İtalya ile ilgili.
Planımız Bologna'da hiç kalmadan havaalanından tren garına gitmek oradan da ilk trenle Floransa'ya doğru yola koyulmaktı. Bologna çok gezmek istediğimiz bir yer değildi. Yolculuğumuzun son günü vakit bulursak birkaç saat de olsa dolaşırız diye düşündük. Gitmeden önce yaptığımız birkaç araştırma bize Floransa yakınlarındaki Siena'ya mutlaka gitmemiz gerektirdiğini hissettirdi ve biz de bir tercih yapmak zorunda kaldık. Biliyorsunuz ki ya da bilmiyorsunuz ama ben söyleyeyim. :) Floransa baya gezilecek yere sahip bir şehir. Adeta bir sanat kenti. Birçok müze var ve bunları gezmek bile günler alabilir. (itiraf ediyorum biz gezmedik!) O yüzden en azından 2 günümüzü Floransa'ya bir günü de Siena'ya ayırmaya karar verdik.
Bakalım kahramanlarımız planlarına sadık kalabilecek miydi? Onları ne sürprizler bekliyordu?!! :)
30 Nisan sabahı erkenden uyanıp hazırlıklarımızı yapıp Kekik hanıma 4 gün boyunca yetecek mama ve suları hazırlayarak ve kendisiyle vedalaşarak evden ayrıldık. Önce havataş pardon artık havabus sonrasında havaalanı kontrolleri derken sonunda uçağa bineceğimiz kapıda yerimizi almıştık. Uçak rötar yapınca biz de sıkıntıdan bolca fotoğraf çekildik. :)
ve yolculuk başlar. |
mutlu keçi halkı selamlıyordu... :D |
Daha en başından size altın kuralı söyleyeyim. Hiçbir şeyi Türk lirası ile hesaplamaya kalkmayın. Türk lirası cinsinden düşünmemeye çalışın. Ondan sonrası özgürlük, iyilik, güzellik. :)
Gelelim ulaşım kısmına; Havaalanından merkeze Aerobus'lar aracılığı ile gidiyorsunuz. İtalya'da en azından bizim uğradığımız noktalarda tabelalar vs. öyle bilgilendiriciydi ki kimseye sormadan her yeri bulabiliyorsunuz önemli noktalarda. Pasaport kontrolden çıktıktan sonra da Aerobus yazan tabelaları takip ederseniz otobüse kolayca ulaşıyorsunuz. Bilet içinse otobüsün hemen yanındaki makine yerine hemen iç kısmındaki bilet alma makinelerini tercih etmeniz daha iyi olur. Dışarıdaki makineden bilet almanız için en fazla 10 Euro koymanız gerekiyor daha fazla para üstünü vermiyor. Kişi başı 6 Euro vererek biletlerimizi alıp otobüsümüze yerleşiyoruz. Şu an düşünürken bile içim kıpır kıpır oldu o heyecanlı anlarımız geldi aklıma.
Bir de bu yazıyı yazarken açıp ses kayıtlarımızı dinliyorum. İyi ki böyle bir şey yapmışız. Dinlerken yüzüme aptal bir sırıtış yerleşiyor. :)
Otobüs yolculuğu çok da uzun sürmüyor. Yollar çok güzel, tatlı tatlı evler görüyoruz. Hava da umduğumuz gibi kötü değil. (Floransa'da tren garından çıktığımız an yağmur başladı evet.) Otobüsler aynı bizimkiler gibi "Santrale" sesini duyunca iniyoruz. Zaten tren garını hemen görüyorsunuz. İneceğimiz noktayı bulamayız diye korkmuştum ama gereksiz bir korkuymuş.
İndiğimiz de hava güneşli ve ılıktı ve biz de yeni keşfedeceğimiz şeylere karşı büyük bir heyecanla doluyduk.
Bologna tren garına geldikten sonra hemen nereden bilet alabileceğimizi kontrol ettik. İtiraf ediyorum bu kısım birazcık da olsa karışık olabilir. Bilet almak değil de trene bineceğiniz yeri bulmak. Biletleri yine makinelerden alıyorsunuz. Biz Bologna'dan Floransa'ya olabildiğince çabuk gitmek için hızlı treni tercih ettik. Yaklaşık 37 dk süren yolculuğumuz için kişi başı 25 Euro ödedik. Doğru peronu bularak ve otomatlardan sandviçlerimizi içeceklerimizi alarak vagonumuzda koltuklarımıza kurulduk. Çevreyi çok da göremeden geçtiğimiz onlarca tünelden sonra işte sonunda olmak istediğimiz yerdeydik. Floransa'da! Ha unutmadan bilet alırken Floransa'da merkeze en yakın olan gara bilet almayı unutmayın sakın; adı Santa Maria Novella.
Santa Maria Novella'ya varan mutlu keçi ve sevdiceği pek bir neşeli olarak sokağa adımını atar... Daha ilk anda dikkatimi çeken şey hatırı sayılır miktardaki Uzak doğulu arkidişlerdi. Daha sonraları başka şeyler de dikkatimi çekti ama şimdilik onlara değinmeyeceğim. Çok kalabalık ve büyükçe olan gardan dışarı çıktığımızda yağmur başlamıştı bile. Hemen yağmurluklarımızı üzerimize geçirdik. Eteğimin üzerine baya komik oldu mor yağmurluğum ama neyse moda ikonu değilim neticede. :)
Lilia ile öncesinde haberleşmiştik evin yerini haritadan belirlediğimiz için ve erkek arkadaşımın yön duygusu çok iyi olduğundan kolayca bulabileceğimizi biliyordum. Kalacağımız yer ünlü Ponte Vecchio köprüsünün diğer kısmında yer alıyordu. Baya baya yürüdük. Çok güzel sokaklardan hem de. Sürekli birbirimize şuna baksana aa buna bak diye seslene seslene. :) İlk anda o sokaklarda yürümek çok garip gelmişti. Bir hikayenin kahramanı gibi hissettim. Sokaklar yağmura rağmen gayet kalabalıktı. Evimizi bulup Lilia ile tanıştıktan sonra hemen ıslak kıyafetlerimizi çıkarıp daha rahat ve sıcak tutacak şeyleri üzerimize geçirdik. Lilia çok misafirperverdi. Kendisi tek başına yaşıyor biz eve vardığımızda da beyaz şarabını yudumlayıp dergi karıştırıyordu. :) Oğlu mimarmış ve tüm evi o dekore etmiş. Gerekli konularda kendisiyle konuştuktan sonra çok acıktığımız ve biraz şehri keşfetmek istediğimiz için dışarı çıktık hemen.
Akşam yemeğimizi daha önce yaptığım araştırmalarda hakkında çok fazla övgü duyduğumuz bir yerde yemeye karar verdik. Ancak tabiki oraya varmak için köprüyü aşmak ve biraz yürümemiz, sokaklarda kaybolmamız gerekiyordu. Zaten hangi sokağa girseniz çok tatlı bir yere çıkıyor. Kaybolduğunuza pek de üzülemiyorsunuz. Bizi tek olumsuz yönde etkileyen şey yağmurdu. Açıkçası başta olmasa da akşamın ilerleyen vakitlerinde sağanak yağmura çevirince sokaklardan kapalı yerlere atmak zorunda kaldık kendimizi. Neyse bu sırada bir şekilde tamamen tesadüfen ünlü Floransa Katedrali'nin olduğu yani Duomo'nun olduğu meydana çıktık. Bu arada nerden bakarsanız bakın uzaklardan bir şekilde kulenin ucunu görüyorsunuz ve içinizi bir heyecan kaplıyor. Biz de birden bire karşımızda devasa katedrali görünce nutkumuz tutuldu desem yeridir. :) Zaten ses kayıtlarında ağzımdan en çok çıkan laf "çok görkemli" olmuş. Görkemli demekten dilimde tüy bitmiş adeta ahah. Yani söyleyebileceğim tek bir şey var gidin ve görün! Hayatınızda iyi ki görmüşüm dediğiniz yerlerden biri olacak. İddialı konuştum ama görenler bana hak verecektir.
2. günün fotoğraflarında kendisini bolca ve her açıdan göreceksiniz ama bu da ufak bir fragmanı olsun. :)
Kendimizi bu manzaradan ve büyüsünden zorla ayırarak aç midelerimizi doyurmak için yemek yenilecek bir yer bulduk. Burası Tripadvisor gibi sitelerde de yüksek puan almış ünlü bir sandviççi. Zaten bu dükkanın olduğu sokak baya işlek. Gençlerin hepsi sokaklarda ellerine şaraplarını ve sandviçlerini alıp atıştırıyorlardı. İtalya'nın atıştırma kültürüne böylece giriş yapmış olduk. Ayakta hızlıca yiyip içme olayı hiç benlik değil bilen bilir çok yavaş yemek yerim. :) Neyse biz de yağmura rağmen sıraya geçip sandviçlerden almaya karar verdik. İçerisi baya renkli. Çalışanlar çok neşeli filan. Baya da curcuna var. Biz güç bela seçimimizi yapıp roast beef yemeye karar verdik. Adam bana tüm sebzeler olsun mu demiş ben de o an zaten çok açım yorgunum çok düşünmeden tamam dedim ama aklıma gelen sebze yeşillik sadece. Ancak içinden neler çıkmıyor ki; kereviz, patlıcan, enginar ve nicesi. Malzemeleri oraya özgü değişik bir ekmeğin içine koyuyorlar baya da büyük bir şey. Bu arada 2 adet sandviç ve kolaya 18 Euro ödedik. Ama ben yiyemedim ve çok da doyamadım. Pek benim damak tadıma uygun değildi. Yine de seveni çok ve baya popüler bir yer. Siz de kendiniz görüp deneyimleyin eğer yolunuz düşerse.
Via dei Neri, 74/R, 50100 Firenze |
Yemeğimizi yedikten sonra bastıran yağmur nedeniyle daha fazla bir şey yapamadan ve çok da yorulduğumuz için eve dönüş yoluna geçtik. Romantik Ponte Vecchio köprüsünü ardımızda bırakarak karanlık sokaklarda sıcak evimize koşar adım vardık. Artık vakit dinlenme ve yarın bizi bekleyen yeni deneyimlere hazırlanma vaktiydi. :)
2. günde neler yaşadık, neleri gördük?! Hepsi yarın blogda! :)
Umarım bu denli uzun bir yazıyı sıkılmadan okumuşsunuzdur. 2. ve 3. gün daha çok fotoğraflı olacak şimdiden söyleyeyim. ^^
Sevgiler
Mutlu Keçi
Yazınıza bayıldım, fotoğraflarınıza bayıldım. İnsanın koşarak İtalya'ya gidesini getirmişsiniz 😊👏🏻
YanıtlaSilNeee sıkılmak mı? Ne uzun muuu? Bir cırpıda bitti, devamı hemen gelsin arayı açmayalım bence! Tam blogdan çıkarken dakikasında gördüm postu sıcağı sıcağına :) Oh be vallahi mutlu uyucam şimdi Duomo'yu görmek güzeldi!
YanıtlaSillviv gezi rehberi de yazsan keşkee
YanıtlaSilFloransayı sizin karelerinizle yeniden gördüm. Ben bir İtalya aşığı olarak zevkle okudum yolculuk maceranızı. Yeni yazılarınızı da bekliyor olacağım.
YanıtlaSilBologna, benim "çocuk kitapları fuarı" döneminde çokça görmek istediğim bir şehir. gezinize ve cesaretinize hayran kaldım :) Çokça gezin ve buraya yazın lütfen, çok sevinirim..
YanıtlaSilYine de en çok mor kapşonlu fotoğrafı sevdim.
YanıtlaSilayyy ,talyaa:D
YanıtlaSilOff bayıldım ben buralara harikaa :)!bloğunu takibe aldım bana da bekliyorum,sevgiler :)
YanıtlaSil