7 Eylül 2013

Katya'nın Yazı


Bu kitabı o kadar çok sevdim ki.. Birçok nedeni var bunun ama Trevanian gibi bir yazarı keşfettiğim için inanılmaz mutlu oldum. Nasıl gözümden kaçmış şimdiye kadar bilmiyorum ama geç buldum çok sevdim diyebilirim. Trevanian Amerikalı yazarımızın takma ismi bu arada. Gerçek adı Rodney William Whitaker. Kitaba gelirsek benim kütüphanede rafta görüp aaa ben bu kitabı çok merak ediyordum diyip raftan alışımla başlıyor hikaye. Eskiden goodreads mi vardı diye sitem edeyim de tam olsun. İşin aslı gerçekten zamanında okumayı isteyip sonra unuttuğum bir kitaptı bu. Görünce çok sevindim, hemen aldım. Sizlere gidip kitap şu şu tarihte yazılmış, yazarımızın hayat hikayesi şöyle gibi wikipedia bilgileri vermek istemiyorum. Değinebileceğim şeyler şu olabilir belki E-yayınları tarafından basılmış. Ben de ilk kez bu yayın evini duyuyorum açıkçası. Kitabın çevirisini de Belkıs Çorakçı yapmış ve iyi bir iş ortaya koymuş.

Konusu ise kısaca şöyle: Montjean ufak bir kasabada bir doktorun yanında çalışmaya başlar. Günün birinde Katya isimli -tanıdığı her kadından farklı gibi görünen- bir kızla karşılaşır. Sıkıcı kasaba hayatı bir an farklı bir hale bürünür. Savaşın en sert dönemlerinde geçen olaylar için aslında havai bir gencin olgunluğa evrilme hikayesi diyebiliriz kısaca. Katya da ikizi Paul ve babası ile yaşayan ve gizemli şekilde bu kasabaya yerleşmiş bir aileye sahiptir. Montjean kitap boyunca bir yandan bu gizemi çözmeye çalışırken öte yandan git gide bu tuhaf kıza aşık olmaya başlar. Kitabın en ilginç karakteri ya da en sevdiğim mi desek bilemedim benim için Paul idi. Galiba filme çekilse harika olurmuş dediğim bir ritme sahipti kitap. O kadar güzel ve akıcı bir üslupla yazılmış ki bir bakıyorsunuz otuz sayfa okumuşsunuz farkında olmadan. Yer yer nükteli espirili yer yer ise dramatik ve trajik bir dil hakimdi. Okurken tasvirleri gözünüzde kolayca canlandırabiliyorsunuz. Kah Katya, kah Paul, kah Montjean olarak buluyorsunuz kendinizi. Trevanian herkesle empati kurmanızı kolaylıkla sağlıyor.

Epey zamandır böyle sürükleyici aynı zamanda bu kadar duygusal bir kitap okumamıştım. Bundan böyle biri bir kitap önerisi istediğinde aklıma ilk gelecek kitaplardan biri olacak. Okuduğum süre boyunca sonunu hiç tahmin edemedim ve artık daha ne olabilir ki dediğimde yine lafımı yutmak zorunda bıraktığı için Trevanian'a sonsuz teşekkürler. :) Yazımı kitaptan aklımda kalan bir kaç alıntı ile sonlandırmak istiyorum, umarım alıp okursunuz ve siz de benim kadar seversiniz bu kitabı.

Bu gözlemlerimi onunla paylaşırken herhalde kendimi olağanüstü dürüst ve açık sözlü hissediyordum. Çünkü gençliğin o kayıtsız güveni içinde, duygusuzluğu sık sık açık sözlülükle karıştırmaktaydım. (sf. 9)

Ama sıradan hayatın da hayallere özgü hızlı tempoları reddedişinde her zaman yoğun bir ironi vardır. (sf. 15)

Yaklaşması beni biraz utandırdı, biraz da kararsızlık soktu içime. Parkta başka kimse olmadığına göre bana gelmekte olduğunu anlamıştım çünkü. Ayağa kalkıp onu selamlamalı mıydım? Kız bana yabancı olduğuna göre bu biraz fazla bir atak olmaz mıydı? Ama beri yandan sırtım ağaca dayalı, defterim kucağımda açık, şapkam gözüme inik pozda nasıl karşılardım onu? Basit sosyal olaylardan böyle utanç vesileleri çıkarmak, kararsızlığa uğramak için insanın hem genç hem de belli bir huyda olması gerekiyor. Ben de tam o yaşta ve o huydaydım. (sf. 18)

Taşra dedikodularının kurbanlarına da pek acırım. Dedikodu bizim kadınlarımıza günahını çıkarma olanağı verir. Kendi işlemeyecekleri, işleyemeyecekleri günahlar. Çünkü onları cesaretsizlikleri, hayal güçlerinin eksikliği ve fırsatsızlık engelliyor. Biz de bu eksikliklere namus diyoruz. (sf. 136)






3 yorum:

  1. Bu yazarın şibumi adlı kitabı da çok güzelmiş ve aşırı merak ediyorum bu yazarı.Arkadaşım verecek bu kitabı.Sabırsızlanıyorum okumak için.Paylaşım için teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şibumi'yi en kısa zamanda ben de okuyacağım. Katya'nın yazı kitabını da çok seveceksin eminim ki. :)

      Sil
  2. Ben de bu kitabı çok merak ediyorummm. :)

    YanıtlaSil

Firefly Lane övmek için geri dönmüş olabilir miyim?

Açtım beyaz bir sayfa başladım yazmaya. Seni çok özledim canım blog. Bu yazı nasıl başlar neye evrilir bilmiyorum. Tam şu anda geçen hafta b...